Hayat bir tercihler silsilesi… Günlük hayatta attığımız her adımda yeni bir tercihle karşı karşıyayız. Şurası bir gerçek ki, insanlar hayatları boyunca yaptıkları doğru ya da yanlış tercihlerin sonuçlarını yaşıyorlar…
“Keşke...” diyerek söze başlamayı hiç sevmem. Ama biraz sonra aktaracağım ve benim hayatımda önemli bir fay kırığına neden olan olayla ilgili olarak; “şimdiki aklım olsaydı böyle yapmazdım” diyebilirim.
Ne ki, henüz 19 yaşında, genç, tecrübesiz ve bir o kadar da yüksek özgüvene sahip heyecanlı birinin bunu diyebilmesi, o gün için çok da kolay değildi…
Takvimler 27 Nisan 1988’ i gösteriyordu ve Mübarek Ramazan ayının onuncu günüydü…
Bilenler bilir, Erzurum’da Ramazan ayı farklı bir coşkuyla yaşanır. Birlikte yapılan iftarlar, hınca hınç dolu camilerde birlikte kılınan teravih namazları ve ardından gelen sıcak çay sohbetleri ile sahur vaktine kadar süren bir coşkudur bu…
Erzurum’a has serin bahar gecelerinde sahura kadar genellikle uyunmazdı. Zaten sahur vakti batıdaki illere göre oldukça erken olurdu. Sabah namazına kadar uyumayıp, o saatte yatılsa bile sabah yine uykuyu almış olarak işe gidilebilirdi.
O gün, biz de birkaç devre arkadaşım ile teravih namazından sonra misafirhanenin kafeterya bölümünde oturmuş bir yandan çaylarımızı yudumlarken, diğer yandan da kendi aramızda sohbet ediyor, o günkü sahurda ne hazırlayalım, makarna mı yapalım, kahvaltı mı yapalım diye kendi aramızda konuşuyorduk. Zira her gün sahurda birimiz hazırlığa öncülük ediyor, sonra sahuru hep birlikte yapıyorduk.
Tam bu sırada aynı yerde görev yaptığımız ve bizimle aynı yerde kalan, bizden dört yıl daha kıdemli bir meslektaşımız içeriye girdi. İçeri girerken ki gergin ve sinirli hali gözlerden kaçmıyordu. Bu yüzden biz de ne olur ne olmaz deyip sohbet konusunu değiştirmiştik.
Zira hepimiz bir birimizin fikri yapısını, yaşam tarzını yakinen bilecek kadar birbirimizi tanıyorduk. Nitekim o her fırsatta kendini açıktan solcu olarak nitelendiren, Cumhuriyet gazetesi okuyan, genelde yalnız takılan biriydi. Biz rütbe ve yaş itibariyle kendisinden küçük olduğumuzdan onunla hiçbir tartışmaya girmez, üzerimize bir söz düşerse alttan alır, gündelik muhabbetlerle durumu idare ederdik.
O günkü gergin ve sinirli halinin nedenini kendisine çay getiren garsonu karşısına alıp, ayaküstü ve adeta duyulmasını istercesine bir ses tonuyla anlatmaya başladığı hadiseye ister istemez kulak misafiri olduktan sonra anlamıştık…
Oruç ayıydı ve Erzurum’da oruç tutsun tutmasın hiç kimse açıktan yiyip içmez; böyle yapanlar uyarılır, uyarılmasa bile en azından kınanırdı. Anlaşılan o gün bu meslektaşımız, Erzurum’daki bu hassasiyeti bilmesine rağmen, Erzurum’un en işlek caddesinde sigarasını yakmış ve bunu gören birkaç genç tarafından uyarılınca da onlara ders vermeye kalkmış; tartışma büyüyünce de soluğu misafirhanede almıştı…
Yaşanan bu hadisenin etik boyutu, doğruluğu ya da yanlışlığı ve de kimin kime hoşgörü göstermesi gerektiği muhakkak ki, ayrı bir tartışma konusu…
Fakat yaşanılan olay ne olursa olsun, kendisine çay getiren alakasız bir garsonu ayakta dikip, olayla ilgili yorumlarını hepimize duyurmak istercesine yüksek bir sesle anlatmaktaki amacının, bizleri tahrik etmek olduğu inkâr edilemez bir gerçekti…
İlerleyen dakikalarda konuşmanın harareti arttıkça artıyor; ifadeler küfür ve hakaretin sınırlarını zorluyordu… Sarf edilen sözlerin yenilir yutulur tarafı yoktu… Üstelik bu küfür ve hakaretlerle dolu hezeyanlar sadece belli bir kişiyi değil, neredeyse toplumun büyük bir kısmını hedef alıyordu.
Ben ağza alınmayacak bu küfür, hakaret ve hezeyanları duydukça hop oturuyor hop kalkıyor, konuya dâhil olmamak için kendimi zor tutuyorken, devre arkadaşlarım ısrarla sakin olmamı işaret ediyorlardı.
Hasılı, tüm kin ve nefretini, küfür ve hakaretlerini hepimizin ortasına adeta kusup, sonra arkasına bile bakmadan çıkıp gitmişti…
Gitmişti ama, bu kadar küfür ve hakaret karşısında ağzımızı açıp bir şey söyleyememenin dayanılmaz sızısı bize kalmıştı.
Güzel bir Ramazan gecesi durduk yerden ağzımızın tadı kaçıvermişti.
Peki, bu mesele burada biter miydi?
Devam edecek>>>>>>>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder