İster zulmeden ister zulme uğrayan olsun herkes kendi imtihanını yaşar…
Yaşanmış binlerce imtihandan sadece birisidir benimkisi…
Yaşanılan o dönemleri “İlginç Zamanlar” olarak tanımlar, eski asker İskender PALA “İki Darbe Arasında” isimli kitabında…
Şöyle der kitabın girişinde PALA; “Eski bir Çin bedduasına göre, kötülüğü istenen kişiye ‘ilginç zamanlarda yaşayasın !..’ denirmiş. Çok ağır bir ilenç bu gerçekten. İlginç zamanlar acımasızca savurur çünkü insanları ve adalet ilginç zamanlarda sapar yoldan. Sonra gerçeklerin üstü kolayca örtülüverir ilginç zamanlarda ve kanunun gücü yerine, gücün kanunu hüküm sürmeye başlar.”
Ben bu ilginç zamanları iliklerine kadar yaşamış binlerce talihliden(!) sadece birisiydim.
90’lı yılların sonuydu…Ve İlginç zamanlarda ilginç şeyler yaşanıyordu gerçekten de…
İstanbul Hasdal’daki kışlanın nizamiyesine diplomat çantalı, sivil kıyafetli, abus çehreli, üç kişi gelir… İçlerinden biri nizamiyede görevli astsubaya kendini Albay olarak tanıtıp Ankara’dan geldiklerini ve Tugay Komutanı ile görüşeceklerini söyler… Görevli astsubay kibarca kimliklerini görmek ister. “Kimliğe falan gerek yok! Ankara’dan geliyoruz, Albayız dedik ya!” diye çıkışır içlerinden biri sert ve buyurgan bir üslupla… Astsubay tartışmaya girmez. Hemen telefona sarılır ve santrale Tugay Komutanını acil bağlamasını söyler. Çok geçmeden Tugay Komutanı telefonun diğer ucundadır…
Astsubay kendini takdimden sonra, “Komutanım, şu an nizamiyede sizinle görüşmek istediklerini söyleyen, kimliklerini görmek istememe rağmen Albay olduklarını iddia (!) ederek kimliklerini göstermeyi reddeden üç beyefendi var… Ne emredersiniz?..” diye iletir durumu.
Cevap kısa… Emir nettir…
“Kimlik göstermiyorlarsa kovala gitsinler…Burası Ringo’ nun ahırı değil Askerî Kışla Astsubayım!...”der ve telefonu kapatır Komutan.
Astsubay Tugay Komutanından aldığı mesajı aynı netlikle, noktasına virgülüne dokunmadan karşı tarafa olduğu gibi iletince, abus çehreler daha bir gerilir ve hışımla kimlikler çıkartılır… Astsubay kimlikleri görür görmez “Şimdi buyurun Komutanım” der ve yanlarına verdiği bir nezaretçi erle misafirleri Karargâha yönlendirir. Ardından hiç vakit kaybetmeden Tugay Komutanına, gelen misafirlerin kimliklerini gördüğünü ve derhal içeri yönlendirdiğini de bildirir.
Olayın bundan sonraki kısmına da bizzat ben şahit olmuştum…
İstanbul Hasdal’da Tugayın Lojistik Şube Astsubayı olarak çalıştığım oda, Tugay Komutanının Makam odası ile karşılıklıydı. Bir ara Komutanın makamdan bir hışımla, sanki birini kovalar gibi fırladığını görünce, merakla ben de ardı sıra peşine düşmüştüm. Komutan, karargâhın kapısına bir solukta varmış, giriş merdivenlerin başında elleri belinde, sanki hesap soracakmış gibi sert bakışlarını karşıdan gelen eli çantalı üç sivile dikmiş bekliyordu.
Onlar daha merdivenin başına yaklaşır yaklaşmaz, Komutan hoş geldiniz bile demeden "beni takip edin" manasında bir baş hareketiyle “gelin bakalım!” Diyerek, ani bir hareketle arkasını dönüp karargâha yönelmişti…
Gelenler kimdi?...
Komutan neden böyle bir karşılama gereği duymuştu?.. Ben dahil karargâhta olaya şahit olan hiç kimse doğrusu gördüklerimize bir anlam verememiştik. İlginç zamanlardı ve ilginç olaylara gebeydi…
Olayın aslını çok sonra öğrenecektik…
Devam Edecek>>>>>>>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder