Nitelik Belgelerimiz Yukarıya(!) gönderilmişti… Ne olduysa ondan sonra oldu.
TSK’ nın hiyerarşik yapısını alt üst edercesine tepeden inme uygulamalar resmen başlamıştı.
Zirâ, Birileri için sözde irtica ile mücadele, Birlik Komutanlarının inisiyatiflerine bırakılamayacak kadar ciddi bir işti... Bu konuda en ufak bir taviz verilmemeliydi.
İrticaya göz yuman kim olursa olsun, onlarla ilgili de işlem yapılacağı söyleniyordu. Bu durumda kimsenin kimseyi savunma ya da göz ardı etme cesareti de kalmamıştı…
Tekrar tekrar doldurulan nitelik belgelerinde en ufak bir ayrıntının gözden kaçmaması isteniyordu. Delil, ispat, belge… Bunların hiçbirine gerek yoktu…
Bir subay ya da astsubay eşinin başörtülü olması, içkili maaile personel balolarına ya da çay partilerine katılmıyor olması, mesai dâhilinde namaz kılıyor olması hatta gümüş yüzük takıyor olması bile irticai unsur olarak değerlendirilmesi ve sakıncalı personel kategorisine alınması için yeterliydi…
“28 Şubat” henüz ülke gündemine girmemişti ama tel örgülü kışla ve karargâhlarda pilot uygulamalar çoktan başlamıştı. Baskıların dozu her geçen gün artarak devam ediyordu.
O yıllarda askerî lojmanda kalıyorduk... Yine bir gün eşim ve küçük oğlumuzla çarşıya çıkmış, işimizi bitirdikten sonra evimize dönüyorduk ki, lojmanlar bölgesine girişteki ana nizamiyede nöbetçi bir erin uyarısı ile beynimizden vurulmuşa döndük…
Nöbetçi, “Komutanım emir var, hanımefendi bu kıyafetiyle (eşimin baş örtüsünü kastederek) içeri giremez.” Diyerek yolumuzu kesmişti…
İnanılır gibi değildi…
Bir hışımla “Sen şöyle kenara çekil bakalım, Komutanın kimse onunla görüşelim!..” deyip nöbetçiyi kenara iterek Nizamiye Nöbetçi Astsubayının yanına girdim.
Ve O’na hitaben, “Bu ne demek oluyor!? Burası keyfe keder uğradığımız bir sosyal tesis değil, benim evim… Eşimin kıyafetinden dolayı içeri girememesi de neyin nesi!?.. Hadi orduevi gibi sosyal tesisleri anladık!.. Zaten oralara gittiğimiz de yok!... Kendi evimize de mi giremeyeceğiz?!.. Böyle bir emir olur mu?!..” diye çıkıştım…
Astsubay çaresiz ve üzgün bir halde…” Vallahi ne diyeyim kardeşim?!...Emir bu gün geldi… İnan şuanda ilgili şube müdürü albay evinin balkonundan nizamiyeyi gözetliyor.
“Başörtülü birinin girdiğini görürsem sizin hakkınızda emre itaatsizlikten işlem yaparım” diye tehdit etti…Şimdi söyle ne yapayım?!...” Diye yakındı…
Yapacak bir şey yoktu… O gün, o an, kendi evimize giremedik ve nizamiyeden geri dönmek zorunda bırakıldık… Eşim evden çıktığına bin pişman, gözü yaşlı kendi kendine söylenip duruyordu… Bense bir aile reisi olarak fevkalâde rencide olmuş, sinirimden ne yapacağımı bilemez haldeydim… O gün, akşam hava kararana kadar dışarılarda vakit geçirdik.
Bâri havanın kararmasını bekleyelim, sonra biner bir taksiye, eşim arka koltuğa görünmeyecek şekilde oturur, ben de şoför mahalline geçer, nizamiyeye yaklaşınca ön camdan kimliğimi gösterir içeri gireriz diye düşündük. Böylelikle evinin balkonundan dürbünle nizamiyeyi izleyen o albayın takibinden de kurtulmuş ve evimize ulaşmış oluruz. Sonrası ALLAH Kerîm dedik.
Öyle de oldu…
Nizamiyedeki nöbetçinin kimlik kontrolünün ardından içeri hareket ederken arabanın arka koltuğuna baktığımda, eşimin fark edilmek endişesiyle koltuğa yan vaziyette sinmiş olduğunu görünce bir kez daha sarsıldım. “Bu nasıl bir zulüm ALLAH’ım!..” dedim içimden…Burası neresi!?.. Biz kimiz !?..
Âdeta, Hitler’in Alman Yahudilerine, Amerika’ın bir dönem zencilere yaptığı ayrımcılık ve zulme benzer bir zulümle karşı karşıyaydık…
Evimize girmiştik ama, o gece benim için geçmek bilmemişti… Sabah ilk iş görev yaptığım birliğin ilgili şubesine gidip yaşadığım bu saçmalığı anlatmak ve hesap sormak olmuştu…
Fakat ne yazık ki, aldığım cevabın yapılan uygulamadan pek farkı yoktu…
Anlaşılan bu günler iyi günlerimizdi…
Uzaktan uğultusunu duyduğumuz, yaklaşan yeni nesil bir darbenin ayak sesleriydi sanki…
İlk darbe ordunun hiyerarşik yapısına çoktan yapılmıştı…
Bundan sonra zulüm ve ayrımcılığın dozu her geçen gün daha da artacağa benziyordu…
Üstat Necip Fazıl’ın manzum ifadesinde işaret ettiği gibi;
“Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!..”
Devam Edecek>>>>>>>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder