30 Haziran 2020 Salı

Serencamım-16 ; ”O Personelin Sicil Notu Düşürülecek!..”

Lojman girişinde yaşadığımız o absürt uygulamadan sonra uzunca bir süre eşimi evimizden dışarı çıkmaya ikna etmek için çok çaba harcadığımı hatırlıyorum…

Kendince haklıydı… Yapılan ayrımcılık karşısında sarsılmıştı, gururu incinmişti. Ve aynı şeyleri tekrar yaşamaktan korkuyordu.

Özellikle uzun yaz günlerinde mesaiden sonra O’nu zorla dışarı çıkmaya ikna ediyor, oldukça geniş bir alana sahip lojman sınırları içinde kimi lojman sakinlerinin rahatsız edici bakışları altında başımız dik bir şekilde elele yürüyüş yapıyorduk.

Eşime sürekli telkinde bulunuyordum ; “Sen rahat ol, bizim utanılacak hiçbir şeyimiz yok. Burası bizim de sosyal alanımız ve bu alanda yaşamaya herkes gibi bizim de hakkımız var. Bizim yaşantımıza hiçbir beşerin müdahale hakkı yok… Biz yaşadığımız hayatın hesabını sadece ALLAH’a veririz. Ve sadece O’ndan korkarız…“

Bunu O’na açıktan söylemiyordum ama o anlarda hissettiğim duygu şuydu; eşimi âdetâ kutsal bir sancak gibi görüyordum… Gözümde ışıl ışıl dalgalanan sırmalı bir sancaktı sanki… Birlikte yürürken rahatsız edici o bakışlara rağmen, ben gururla hatta nispet edercesine dik ve kendinden emin yürümeye dikkat ediyordum. Kendimizi gizleyip ortalıkta görünmeyerek bu baskı ve ayrımcılığın normalleşmesine müsaade etmemem gerektiğine inanıyor ve bunda ısrar ediyordum.

Eşimin imtihanı benimkinden kat kat daha zordu… Hak etmediği bir ayrımcılığa maruz bırakılıyordu. O asker değildi… Hasbelkader bir asker eşiydi… Eşi nöbetçiyken yol gözleyen, kritik görevlerdeyken eşini kaybetme korkusu yaşayan tüm asker eşleri gibi bir eş…

O’nun benim gibi uymak zorunda olduğu bir kıyafet yönetmeliği de yoktu… İç Hizmet Kanunu ise O’nu hiç mi hiç bağlamıyordu. Ama nedense birileri ona çağın en ağır yükünü yüklemişlerdi.

Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi;

“Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya ?!...

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?!...”
...
Takvimler 28 Şubat’ı gösteriyordu...

Tarihe “Postmodern Darbe” olarak geçecek yeni nesil bir darbenin tesiri tüm ülkeyi sarmıştı…

İlk deneme sürümü tel örgüler içindeki kışla ve karargâhlarda uygulanan bir proje, artık ülke çapında pervasızca uygulanıyordu. Tel örgünün sınırları merhale merhale ülke sathında genişletilmeye çalışılıyordu…

Bizim kışla tel örgüleri içindeki imtihanımız da gelişmelerle eş zamanlı olarak her geçen gün daha bir zorlaşıyordu…

“İlginç Zamanlar” demiştik ya ... İşte o günlerde, zamanın ruhuna uygun bir ilginçlik daha yanmıştı...
...
Yılda bir kez personel sicilleri doldurulur, sıralı amirler aşağıdan yukarıya doğru, maiyetlerindeki rütbeli personele yüz puan üzerinden sicil notu verirlerdi.

Ama bu prosedür normal zamanlarda geçerliydi. Oysa biz “ilginç zamanlar” da yaşıyorduk ve mutlaka bir farkı olmalıydı!..

O yılki sicil döneminde de gıyabımda ilginç(!) gitgeller ve tartışmalar yaşanmıştı…

Ve ben bunu ancak sine-i millete döndükten yıllar sonra karşılaştığım, birlikte aynı kışlada görev yaptığımız bir yüzbaşıdan öğrenecektim...

Çalışmalarımdan, disiplinimden, meslekî birikimimden memnun olan tüm sıralı amirlerimin yüz tam puan ile doldurup gönderdikleri sicilim, meğer bir şekilde yukarıdan(!) geri dönmüş…

Normal zamanlarda böyle bir şey olası değildir. Personeli en iyi tanıyan sıralı amirleridir ve sicil yönetmeliği bu konuyu en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır.

Gelin görün ki yaşadıklarımızdan, adı konulmamış yeni bir hiyerarşik yapının, daha önce defalarca doldurulmuş nitelik belgeleri ve birlik komutanlarının bilgisi dışında kendi birliği içindeki rütbelilerden devşirdikleri muhbirler yoluyla fişledikleri personelin sicil notuna müdahale etmekten, hatta sicil notlarının düşürülmesi için baskı yapmaktan çekinmedikleri anlaşılıyordu…

Yüz olan sicil notumun ısrarla sıralı amirlerce aşamalı olarak düşürülmesi isteniyordu. İlk amirim olan yüzbaşı, komutan makamına çağrılıp bu talep iletilince, o onurlu adam, “Ben bu astsubayın sicil notunu düşürürsem, sonra birlikte mesai yaparken yüzüne nasıl bakarım? Yıllardır birlikte çalışıyoruz. Her konuda kendisinden memnunum… Böyle bir ikiyüzlülüğü kendime yakıştıramam… “benzeri ifadelerle, belki de daha fazlasıyla, dik bir duruş sergileyerek tepki göstermiş ve sicil notumu düşürmeksizin “Bizim personel hakkındaki kanaatimiz budur...” diyerek aynı disiplin notuyla tekrar göndermiş, fakat bu kez de yukarıdan tehdit mekanizması devreye girmişti...

Ne şekilde tehdit edildiğini tam olarak bilmiyorum ama bu şartlarda tehdidin mâhiyetini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek…

Nitekim, en son gelen emir, “O personelin sicil notu düşürülecek!.. “ Şeklinde daha sert ve tehditkâr bir dille iletilmişti... Buna rağmen sıralı amirlerimin onurlu ve dik duruşu sayesinde o yılki sicil notum sadece iki puan düşürülebilmiş ve 98 puan olarak gönderilmişti.

Doğrusu bu not da çok düşük sayılmazdı ama birileri için bunun hiçbir önemi yoktu… Disiplin notunun yüz tam puan olması, sıralı amirler tarafından takdir ve taltif ediliyor olmak hiçbir anlam ifade etmiyordu artık. Yukarıdaki birilerinin kendilerine göre farklı değerlendirme ölçüleri vardı. O kalıplara uymayanın sonu belliydi…

Bizim o gün yaşadıklarımız da bir nevî sonun başlangıcıydı aslında… Amaçları beni safha safha disiplinsizleştirmekti... 

Kalem yazmış, mürekkep kurumuştu...

Benim filmimin kopacağı son sahne yaklaşıyordu…

Devam Edecek>>>>>>>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder